hayırseverlik, toplumsal fayda yaratarak yaşam kalitesini geliştirmeyi amaçlayan düşünce, davranış ve gönüllü eylem biçimi. Dar anlamda, yardıma muhtaç olanlara, yoksullara yardımda bulunmak, iyilik etmek olarak algılanır. Bu anlamıyla bireyler arasında ve doğrudan yapılan yardımla özdeşleştirilir. Benzer bir kavramı anlatmak için İngilizceden alınıp Türkiye’de de yaygın biçimde kullanılmaya başlayan filantropi (philanthropy) sözcüğü ise Yunanca kökenlidir ve “insan sevgisi” anlamına gelir. Günümüzde filantropi, “birinin, zamanını, uzmanlığını veya varlıklarını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak vermesi”ni ifade etmektedir. Bu çerçevede kâr amacı gütmeyen kuruluşlara kişiler, vakıf ve şirketler tarafından yapılan para yardımlarını da içerir ve genelde daha örgütlü, sistemli ve stratejik hayır faaliyetlerini kapsar. Nasıl anlaşılırsa anlaşılsın, hayırseverlik başkalarının iyiliği için fedakârlıkta bulunacak yaradılıştaki kişi ve kurumlara özgü bir davranış ve eylem biçimidir. İslami vakıflar, kilise yardım grupları, Antik Yunan’da Platon’un Akademi’si gibi oluşumlar hayırsever kurumların eski örnekleri arasındadır.
Osmanlı döneminde kamu hizmetlerini sağlamada önemli rol oynayan vakıflar hayırseverlik temelinde kurulmuş kurumlardı. Geleneksel olarak temel işlevleri halkın belirli ihtiyaçlarını gidermekti. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kamu hizmetlerinin devlet tarafında üstlenilmesi sonucunda vakıflar bu işlevlerini büyük ölçüde yitirdiler. Buna karşılık hayırseverliğin genelde eğitim, ibadet ve yoksulluğun azaltılması gibi toplumsal ihtiyaçları gidermeye yönelik olduğu görüşü günümüzde de yaygın kabul görmektedir.
TÜSEV tarafından 2006 yılında yayımlanan Türkiye’de Hayırseverlik: Vatandaşlar, Vakıflar ve Sosyal Adalet ile 2016 yılında yayımlanan Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik başlıklı araştırma raporları hayırseverlik kavramının Türkiye’de nasıl algılandığını ortaya koymuştur. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de hayırseverlik denince akla ilk olarak muhtaç ve yoksullara yardım gelmektedir. Öğrenci okutmak, burs vermek, okul ve yurt binası yaptırmak, yoksullara sadaka vermek ve cami yaptırmak gibi faaliyetler genellikle hayırseverlik olarak nitelenmekte ve bireyler yardımlarını bu alanlarda yoğunlaştırmaktadır. Buna karşılık sanat, kültür ve hatta yükseköğretim alanındaki faaliyetler ile sivil toplum yatırımları hayırseverlik kapsamında görülmemektedir. Bir başka deyişle bu tür faaliyetler toplumsal ihtiyaçlara cevap olarak değerlendirilmemektedir. Öte yandan kişiler hayırseverlik olarak nitelenen yardımlarda bulunurken daha çok aile üyelerinin, komşularının ya da hemşerilerinin yanında kendileriyle aynı kültürü, dili ve dini paylaşanları tercih etmektedir.
Hayırseverliğin daha çok bireysel ve doğrudan yapılan bir faaliyet olarak algılanmasının bir sonucu, insanların kendi mal varlıklarının bir kısmını dernek ya da vakıflara bağışlamalarını hayırseverlik olarak görenlerin oranının görece düşük olmasıdır. TÜSEV araştırmaları hayırseverlik faaliyetlerinin daha çok dini vecibeler, topluma karşı borç, kişisel tatmin gibi kişisel güdülerin etkisiyle yapıldığı görüşünün yaygın olduğunu da ortaya koymuştur.
Türkiye’de kurumsal hayırseverliğin yavaş gelişmesi de hayırseverlik konusundaki yaygın anlayışın bir göstergesidir. Yardım etme kültürünün çok uzun bir geçmişi olmasına karşın yasal ve mali çerçeve de kurumsal hayırseverliği destekleme konusunda zayıf kalmıştır. Hayırseverlik faaliyetlerinde bulunan dernek ve vakıflar açısından önemli bir gelir kaynağı bağışlardır. Bu tür kuruluşlara yapılacak bağışlara tanınan vergi muafiyeti bağışta bulunacak gerçek ve tüzel kişiler için önemli bir teşvik unsurudur. Böylece yaptıkları bağışları vergi matrahlarından düşebilmektedirler. Vergi muafiyeti tanınmış vakıflara ve kamu yararına çalışan dernek statüsündeki derneklere yapılan bağışlarda uygulanan vergi indirimi kalkınmada öncelikli yörelerde vergi matrahının yüzde 10’u, diğer yerlerde ise yüzde 5’i düzeyindedir. Vergi indirim oranının düşük olmasının yanı sıra 2017 yılında mevcut 110.420 dernekten ancak 389’u, 5.083 vakıftan ise yalnızca 268’i bu statüye sahipti. Diğer sivil toplum kuruluşlarına (STK’lar) yapılan bağışlar için muafiyet söz konusu değildir. Bu kısıtlayıcı uygulama STK’ların özel şirketlerden fon teminini sınırlamaktadır. STK’lara fon sağlama ve bağış yapma konusunda düzenli uygulamaların ve bağış mekanizmalarının eksikliği de kurumsal hayırseverliği olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir. Ayrıca bkz. vakıf.