Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Göz Hastanesi’nin öyküsü
İşlerim gelişiyor, kazancım artıyordu. Ben yine hayır yapmak, halka hizmette bulunmak için yeni bir konu arıyordum. Neden bilmiyorum, körlere büyük ilgim vardı. Gözün insan için ne kadar önemli bir organ olduğu hiç aklımdan çıkmaz. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin çok değerli profesörü merhum Süreyya Gördüren ve meslektaşları, fakültenin eski binasının yarım katında çalışıyorlardı. Gerek Süreyya Bey, gerek yardımcısı olan ve sonradan yerine geçen genç ve çok değerli Profesör Cahit Örgen, bir göz bankası kurmayı düşünmüş ve imkân bulamamışlardı. Bu iki profesör, “keratoplasti” denen bir ameliyatla bazı körlerin gözlerini açmayı başarıyorlardı. Bana sonradan anlattıklarına göre bu ameliyatın esası, gözün kornea denilen saydam kısmını, başka bir gözden alınan parçayla değiştirmekti. Bu ameliyatı yapmak için sağlam saydam parçayı bağış yoluyla elde etmek gerekiyordu. Bir göz bankası kurulursa, hayırseverlerin hayatlarında bağışlayacakları gözleri, ölümlerinden sonra bu göz bankasında saklanıp ameliyatlarda kullanılabilecekti. İlk göz bankası, 1945’te New York’ta kurulmuş, hızla dünyanın her tarafına yayılmış. Tunus, Fas, Suriye ve Mısır’da bizden önce kurulmuş.
Türkiye’de bir göz bankası kurulması için Profesör Süreyya Gördüren’in uğraşmasıyla bir dernek (Türkiye Göz Bankası Derneği) kurulmuş, o sırada Büyük Millet Meclisi Reisi olan Refik Koraltan fahri başkan olmuş. Derneğin kurucusu olan tıp profesörlerine, yardım için bana başvurmalarını söylemiş. Bunun üzerine Profesör Süreyya Gördüren 1.4.1957 günü bir mektupla bu isteğini bildirdi. Profesörün mektubu çok içten ve dertli yazılmıştı; beni duygulandırdı. Ben de genel müdürümüz Hulki Alisbah’a 4.4.1957 günlü mektubumla durumu incelemesini rica ederek, şöyle dedim:
“Mevzu çok mühimdir. Buna mukabil, giriştiğimiz taahhütler vardır. Bu mühim davaya yardım etmek fırsatını bulmak elbette beni de çok sevindirecektir. Fakat işin mahiyeti nedir, neyi icab ettirir, hiçbir şey bilmiyorum.”
Hulki Alisbah işin içyüzünü öğrendi, yaptığı incelemeleri 8.4.1957 günlü mektubuyla bana anlattı, bu mektupta şöyle diyordu:
“15 sene evveline kadar şeffaf kısma yapışık olan dış perde kaldırılamıyormuş, hâlâ da kaldırılamıyor. Bunun yerine perde, saydam kısımla birlikte çıkarılıyor ve yerine bir ölü gözünün aynı şekilde çıkarılmış perdesiz şeffaf daire kısmı tatbik ediliyor, dikiliyor ve 30-35 gün zarfında kaynıyor; nihayet hasta görmeye başlıyor... Profesörün izahatına göre bu işi Üniversite Göz Kliniği bünyesinde tekemmül ettirmeye imkân yokmuş, çünkü bütün klinik 45 yataktan ibaret. Bu yataklara talebeyi veya asistan doktorları yetiştirmek için her çeşit göz hastasını yatırmak lâzım. Bu ameliyat da 30-35 gün hastanede kalmayı icab ettiriyor. Yatakların beşini bu işe tahsis etseler, senede 6 kere devretse, ancak 30 kişiyi nura kavuşturabilir durumdalar. Halbuki memleketimizde trahom tahribatı çok fazla. Daha şimdiden sırada yüzlerce hasta var. Bunun için hastane yaptırmak, bu hastaneyi her türlü teçhizatla takviye etmek ve diğer göz hastalarından ayrı olarak bunları yine üniversiteye bağlı bir şekilde tedavi etmek lâzım.”
Bu mektup beni çok etkiledi, bu işe yardıma karar verdim ve bunu 25.4.1957 günlü mektubumla gerek Dr. Süreyya Gördüren’e, gerek o zaman Ankara Üniversitesi Rektörü olan Profesör Hikmet Birand’a bildirdim. Profesör Gördüren, hayatımda tanıdığım en enerjik insanlardan biriydi. Hemen ilgililerle görüştü, biz 1 milyon 200 bin lira verdik. Cebeci’de Üniversite Hastanesi yanında Göz Bankası yapımı böylece başladı. Ordu’dan yardım aldı. Alman Hükümeti teçhizat getirilmesine yardım etti. Kızılay ve Göz Bankası Derneği’nin de büyük yardımları oldu. Bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede klinikleri ile birlikte 3 Aralık 1963 Pazartesi günü hizmete açıldı.
Birinci kısım bitip çalışmaya başladıktan 3 yıl sonra Süreyya Gördüren hakkın rahmetine kavuştu. Yerine geçen Profesör Cahit Örgen bir gün bana gelerek Göz Bankası binasının ihtiyaca yetmediğinden, karşısına ikinci bir kısım yapmak istediklerinden bahsetti ve yardımımı istedi. Kendisine, birinci kısmın yurda çok büyük hizmetler yaptığını, bu kısma da aynı şartlarla yardım edeceğimi, 1970’te tekrar 1 milyon 200 bin lira vereceğimi söyledim ve inşaat başladı, ikinci kısım da 1972 yılı sonunda bitirilerek hizmete açıldı.
Vehbi Koç, Hayat Hikâyem, 4. Bas., Vehbi Koç Vakfı Yayınları, İstanbul, 1983, s. 115-17