Vehbi Koç Vakfı Ansiklopedisi size en iyi hizmeti sunabilmek için çerez kullanmakta. Onaylamanız durumunda çerez kullanımını kabul etmiş olacaksınız. Çerez kullanımı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayın.

vakıf

vakıf, hukukta, bir gerçek ya da tüzel kişinin, menkul ya da gayrimenkul bir mal varlığını, belirli ve sürekli bir amaca tahsis etmesiyle oluşan, tüzel kişiliğe sahip mal topluluğu. Vakıflar kendi kendini yöneten, üyelik temeline dayanmayan ve kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarıdır.

  Her vakıfta beş asli öğe bulunur:
  (1) Vakıf konusu mal varlığının sahibi (vakfeden);
  (2) Vakfedilen mal, mülk ya da gelir kaynağı;
  (3) Vakfedenin söz konusu mülk ya da gelir kaynağını belirli biçimde yönetmekle görevlendirdiği kişi(mütevelli);
  (4) Mütevellinin yönetiminde yaratılacak gelir akımından belirli biçimde yararlanacak kişi, yer ya da hizmet;
  (5) Bütün bu hususların vakfeden tarafından açık ve ayrıntılı olarak belirtildiği tek taraflı sözleşme metni ya da belgesi (vakıf senedi, vakfiye).

Tarihte vakıflar

Vakıfların ilk örnekleri eski çağlarda Orta Doğu ülkeleri ile Eski Yunan ve Roma’da görülmüştür. Eski Mısır, Yunan ve Roma’da vakıflar tek amaca yönelikti ve gelirleriyle okullar, kütüphaneler ya da bir yerel hayır kurumu desteklenirdi. Ortaçağ’da Avrupa’daki vakıflar kiliseye bağlı bir gelir kaynağı olarak manastırların, parasız yemek dağıtılan, yetimlere bakılan kurumların ya da okulların işletilmesi için kullanılırdı. Rönesans döneminde tacirler eğitim ve sosyal yardım gibi amaçlarla çok sayıda özel vakıf kurmuşlardır. Bu dönemlerde vakıfların ortak özelliği, vakıf kavramı ile hayır işleri ve sadaka arasındaki bağlantıydı. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte aşınmış olan bu bağlantı toplumsal katmanlaşmayı önleyen bir etmen olarak eleştirilmiştir. Tarih boyunca hukuksal bir mekanizma olarak vakıf kurumunun belirli mülkleri ya da gelir kaynaklarını var olan mülkiyet, denetim ve bölüşüm ilişkileri sisteminin dışına çıkarmaya, alacaklılardan, başka hak sahiplerinden ya da devletin müsaderesinden kaçırmaya yönelik işlevi ağırlık taşımıştır. 1750’lerden sonra vakıflar kötü yönetim, amaçlarının güncelliğini yitirmesi, yeterince ciddi olmadıkları gibi gitgide ağırlaşan eleştirilere hedef olmuştur.

İslam toplumlarında ve devletlerinde vakıf

İslam toplumlarında önemli toplumsal işlevler yerine getiren vakıf uygulamasının kökleri İslam öncesi Arap toplumuna kadar uzanır. Başlangıçta yalnızca tapınaklar ya da toplu tapınma mekânları için oluşturulan vakıflar zamanla kişilerin değil, kamunun tasarrufunda bulunması gereken yollar, kuyular, köprüler, hanlar gibi başka alanları da kapsamına almıştır.

İslam hukukunda vakıf, belirli bir mülkün kendisinden ya da gelirinden yararlanma hakkının, mülk sahibi tarafından belirli bir amaçla, ama belirli bir süreyle sınırlı olmaksızın kamuya bırakılması anlamına gelir. Vakıf gelirinin doğrudan dinsel bir amaç için kullanılması durumunda vakf-ı hayrî, gelirin asıl amaç için harcanmadan önce vakfedenin ya da onun soyundan gelenlerin eline geçmesi durumunda vakf-ı ehlî söz konusudur.
 
Vakfın geçerli olabilmesi için, mülk sahibi tarafından yalnızca Tanrı’ya yakın olma amacıyla vakfedilmiş olması gerekir; mülkün geliri ya da yararlanma hakkı artık Tanrı kullarınındır (ibadullah). Vakfın gerçekleşmesinin temel koşulu vakfedenin kişisel iradesini açıklamasıdır. Vakfiye olarak adlandırılan vakıf senedi, İslam kurallarına uygunluğu belirlenerek tescil edildikten sonra yürürlüğe girer. Vakıftan kimlerin yararlanacağının vakfiyede belirtilmesi zorunlu değilse de yalnızca zenginlerin yararlanacağı bir vakıf işlemi geçersizdir. Özel servet birikiminin ve miras bırakmanın güvenli olmadığı ortamlarda vakıf, mülkiyeti özellikle ailenin sonraki kuşakları adına güvence altına almanın aracı haline gelmiştir.

İslam tarihinde ilk vakfın 600’lerde kurulduğu kabul edilir. Gitgide sayısı çoğalan vakıflar üzerinde bir kamu denetimi kurma gereksinimi ilk kez Abbasiler döneminde ortaya çıkmıştır. Türklerin İslam dinini benimsemesinden sonra ücretsiz yemek dağıtılan imaret kurumları ve bu kurumları ayakta tutan vakıflar yaygınlaşmıştır. 16. yüzyıl ortalarında Anadolu’da binlerce vakıf bulunuyordu.

Osmanlı’da vakıfların büyük bölümünün kişilerin mal varlığını devletten koruyarak sonraki kuşaklara aktarmak ya da şeriatın veraset kurallarını hükümsüz kılmak için kurulduğu görüşü ileri sürülmüştür.

Modern vakıflar

20. yüzyılın başlarında ABD’de kaynağını zengin sanayicilerin servetinden alan büyük vakıflar ortaya çıkmaya başladı. Bunlar arasında en önemlileri 1900’den sonra Andrew Carnegie (1905) ve John D. Rockefeller Jr.’ın (1913) kurduğu vakıflardı. Kanada ve İngiltere’de olduğu gibi Avrupa’da da birkaç vakıf ABD’dekileri izledi. 1914’ten sonra ABD’de toplumsal amaçlı vakıfların sayısı hızla arttı. 1940’tan sonra da bireyler, aileler ve şirketler tarafından desteklenen yeni bir vakıf dalgası gelişti. Hukuksal bakımdan hayır kurumu ya da kâr amacı gütmeyen tüzel kişilik konumundaki bu vakıflar kendi personelleriyle hizmet verebilirse de temel amaçları sağladıkları kaynakları ilgi alanlarına giren kamu hizmetlerini ve araştırmalarını yürüten kuruluşlara yönlendirmektir. Herkes miras ya da hibe yoluyla bir vakfa gelir sağlayabilir; bir şirket ya da aile de vakıf kurup sürekli bağışlarla vakfı destekleyebilir.

Günümüzde Carnegie ve Rockefeller vakıflarına ek olarak, dünyanın en büyük vakıfları arasında Russell Sage Vakfı (1907), Commonwealth Vakfı (1918), John Simon Guggenheim Memorial Vakfı (1925), Danforth Vakfı (1927), W. K. Kellogg Vakfı (1930), Alfred P. Sloan Vakfı (1934), Ford Vakfı (1936), Robert Wood Johnson Vakfı (1936), Lilly Endowment Inc. (1937), Pew Memorial Vakfı (1948), J. Paul Getty Vakfı (1953), William ve Flora Hewlett Vakfı (1966), Andrew W. Mellon Vakfı (1969), John D. ve Catherine T. MacArthur Vakfı (1970), Gordon ve Betty Moore Vakfı (2000) sayılabilir. 2000 yılında kurulan Bill ve Melinda Gates Vakfı 40 milyar doları aşkın mal varlığıyla dünyadaki en büyük hayır vakfıdır.

Öbür ülkelerdeki büyük vakıflar arasında Birleşik Krallık’ta Wellcome Vakfı (1936), Almanya’da Robert Bosch Vakfı (1964), Hong Kong’da Li Ka Shing Vakfı, Hollanda’da Stichting INGKA Vakfı (1982), Kanada’da MasterCard Vakfı (2006) ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde Muhammed bin Raşid el-Mektum Vakfı (2007) sayılabilir.

Türkiye’de vakıflar

Osmanlı Devleti’nde en büyük merkezi vakıf örgütü Haremeyn Evkafı'ydı. Bu kuruluş 1826’da Evkaf-ı Hümayun Nezareti olarak örgütlendi. 1920 yılında vakıf işleri yeni kurulan Şeriyye ve Evkaf Vekâleti’ne, 1924’te ise bu bakanlığın kaldırılmasıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne (VGM) bağlandı. Geçmişte vakıflarla ilgili olarak yaşanan olumsuzluklar yüzünden, vakıflar üzerinde denetimin sağlanması, yönetimlerinin merkezileştirilmesi ve kuruluş amaçlarının dışında faaliyet gösterenlerin tasfiyesi amacıyla 1926 tarih ve 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) vakıflara ilişkin yeni düzenlemelere gidildi. Bu düzenlemelerde “vakıf” yerine “tesis” terimi kullanılıyor ve tesis, “bir malın belirli bir amaca sınırlı bir süre için tahsisi” olarak tanımlanıyordu. Bu tercihte İslam toplumlarında vakıfların çok önemli mal varlıklarını ekonominin dışında tutarak ekonomik potansiyelleri atıl duruma soktuğu ve bu toplumların ekonomik açıdan geri kalmalarına yol açtığı görüşü de rol oynamıştır. Bu durum 1967’de 903 sayılı Vakıflar Kanunu’nun kabulüne kadar sürmüştür. (Ayrıca bkz. tesis)

TMK öncesinde kurulmuş vakıflar mahiyetlerine göre hayrî ve zürrî vakıf olarak sınıflanıyordu. Geliri tamamen ve kısmen muhtelif hayır işlerine ve hizmetlerine tahsis edilmiş vakıflar hayrî vakıf olarak adlandırılıyordu. Bunlar okul, cami gibi doğrudan toplumun yararlandığı ya da geliri kamu hizmetlerinin görülmesi için kullanılan kurumlardı. Gelirinin tamamı vakfedenin soyuna tahsis edilmiş vakıflara ise zürrî vakıf ya da evladiye vakfı deniyordu. Bu vakıflarda gelir ancak vakfedenin soyu sona erdikten sonra hayır işlerine harcanabiliyordu.

2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı en yeni Vakıflar Kanunu’nda 743 sayılı TMK’nın yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve yönetimi vakfedenlerin soyundan gelenlere tahsis edilmiş vakıflara mülhak vakıf denir. Mazbut vakıflar ise mütevellisi kalmadığı için yönetimi VGM’ye geçmiş vakıflardır. 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğünden önce kurulmuş ve esnafın seçtiği Yönetim Kurulu tarafından yönetilen vakıflar ise esnaf vakfı olarak adlandırılır.

Cemaat vakıfları Cumhuriyet öncesinde gayrimüslim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oluşturduğu hayır kurumlarıdır. 1936 yılında düzenledikleri beyannamelerle VGM’deki kütüğe tescil ve kayıtları yapılmıştır. Böylece, cemaatlere ait bu hayır kurumları vakıf olarak kabul edilmiştir. Bu vakıflar özel hukuk tüzel kişisi olup, kendi mensuplarının seçtiği yönetim kurulları tarafından yönetilir. TMK’ya göre belli bir cemaati desteklemek amacıyla vakıf kurulması mümkün olmadığından, yeni cemaat vakfı kurulması da hukuken mümkün değildir.

1967 tarihli Vakıflar Kanunu’nun kabulünden sonra kurulmuş olanlar ise yeni vakıflar olarak adlandırılmaktadır. Yaklaşık yarısı İstanbul ve Ankara’da bulunan yeni vakıfların büyük bölümü eğitim ve sosyal yardım alanında çalışmaktadır.

Bu yasal tanımların ötesinde vakıflar kurucularına göre aile vakfı, zümre vakfı ve şirket vakfı diye sınıflandırılmaktadır. Tek bir kişi ya da aile tarafından kurulanlar aile vakfı; bir grubun kurduğu Türk Eğitim Vakfı, TEGV ve TEMA gibi vakıflar zümre vakfı; Türkiye Vodafone Vakfı ve Coca-Cola Hayata Artı Vakfı gibi şirketler tarafından kurulanlar ise şirket vakfı olarak nitelenmektedir. Şirket vakıfları genellikle kurucu şirketlerinden düzenli bağış alırlar.

Bunlara ek olarak kamu kurum ve kuruluşlarının kamu hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurdukları kamu vakıfları vardır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıfları, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve Maarif Vakfı gibi yasayla kurulmuş vakıflar ise devlet vakfı olarak nitelenmiştir.

Türkiye’de vakıfların hemen tamamı kendi kurum ve/veya projelerini yönetmektedir. Tüm bütçesini başka kurumlara yönlendirilen vakıf neredeyse yok gibidir.

Vakıfların bağış toplama çabaları açısından önem taşıyan bir konu vergi bağışıklığı tanınmasıdır. Kişi ya da kurumlar bu statüdeki vakıflara yaptıkları bağışları, matrahlarının yüzde 5’ini geçmemesi koşuluyla, ödeyecekleri vergiden düşmektedirler. Bu olanak söz konusu vakıflara bağışta bulunmayı teşvik eden önemli bir etkendir. 2017 sonunda vergi bağışıklığı tanınmış 268 vakıf bulunuyordu. Vehbi Koç Vakfı, Sabancı Vakfı (1974), Anadolu Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı (1979), Enka Vakfı (1983), Hüsnü M. Özyeğin Vakfı (1990), Aydın Doğan Vakfı (1996) ve Mehmet Zorlu Vakfı (1998) Türkiye’deki önde gelen vakıflardır. Bu vakıflar esas olarak aile vakfı olmakla birlikte, kurucularının sahibi ya da ortağı olduğu şirketlerin gelirlerinden de pay almaları nedeniyle şirket vakfı niteliği de taşımaktadırlar.

YILLARA GÖRE MEVCUT YENİ VAKIF SAYILARI (1980-2018)
  Yıl       Sayı                   Yıl         Sayı_

1980 604   1999 4508
1981 648   2000 4560
1982 689   2001 4566
1983 709   2002 4532
1984 738   2003 4502
1985 829   2004 4445
1986 1590   2005 4418
1987 1701   2006 4401
1988 1935   2007 4398
1989 2079   2008 4439
1990 2356   2009 4456
1991 2618   2010 4504
1992 2789   2011 4562
1993 2977   2012 4651
1994 3225   2013 4746
1995 3589   2014 4882
1996 4016   2015 5006
1997 4260   2016 5094
1998 4416   2017
2018
(17/07)
 
 
5099
5158
 
 

Kaynak: https://www.vgm.gov.tr/Documents/YEN%C4%B0%20VAKIFLAR2018/YEN%C4%B0%20VAKIFLARIN%20YIL%20BAZINDA%20DA%C4%9EILIMI%20(1980-17.07.2018).pdf
 
VAKIFLARIN TÜRLERİNE GÖRE DAĞILIMI (17 Temmuz 2018)
Mülhak Vakıflar 260
Cemaat vakıfları 167
Esnaf vakıfları 1
Yeni vakıflar 5.158
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıfları 1.002
Çevre koruma vakıfları 15
Çok amaçlı vakıflar 4.141
Yeni vakıflar kapsamında  
Vakıf üniversitesi 72
Vakıf meslek yüksek okulu 5
Vergi bağışıklığı olan vakıflar 274
Kâr amaçlı kuruluş 1.425
Sandık vakıfları 26
Yurtdışında kurulan vakıfların (yabancı vakıflar) Türkiye’deki şube/temsilcilikleri 21

Abadan Unat, Nermin

2012 yılında eğitim alanında verilen Vehbi Koç Ödülü’nü alan siyaset bilimci.

İNCELE