Erdoğan Gönül’ün otomobil tutkusu ve İstanbul Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenen Buick otomobilin öyküsü
1933 model Buick, babamın 1933 yılında annem bana hamile kalınca hediye olarak almış olduğu otomobildir. Bu otomobilden dünyada 152 tane imal edildi. Bugün tahminen 3 tane kaldığı varsayılıyor. 1938 yılında savaş çıkınca, hükümet özel otomobillerin kullanılmasını yasak etmiş. Babam da apartmanımızın arka tarafındaki garajda arabayı takoza almış. Hatırladığım kadarıyla, 1945 yılında babam banyoda tıraş olurken radyo dinliyordu. Spiker artık özel otomobillerin kullanılmasının devletçe serbest bırakıldığını söyledi. Onun üzerine babam, “Oğlum, hadi arabamızı çalıştıralım” dedi. Henüz 11 yaşındaydım, babamla birlikte garaja indik. Aküyü ön koltuğun altındaki yerine yerleştirdi, bağlantılarını yaptı. Marşa bastı ve birinci marşta otomobil çalıştı. Egzozundan çıkan kokular ve egzoz dumanı orada benim içime ve ciğerlerime girdi ve ben hastalığa ilk bu şekilde yakalanmış oldum… Otosan'da edinmiş olduğum tecrübelere dayanarak beni Otosan Grubu başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi yaptılar. Fakat ben 25 yılımı gece gündüz planlarla, üretimle, imalat aletleriyle faal geçirmeye alışmış biri olarak Koç Holding’e atanmamdan sonra “sudan çıkmış balığa” döndüm. Bir üst yönetici olmak ile cephede savaşmak arasında çok büyük fark var. İçimde Otosan’ın özlemi var. Çünkü aşkımın ikinci bir eşi genel müdürü vardı. Fakat bu bende egzoz kokusuna, otomobil kokusuna, tutkal kokusuna özlem yarattı. Onun üzerine ben kendimi nasıl oyalarım düşüncesiyle klasik otomobillere yöneldim. Şayet Otosan’daki görevimde yaşlanmış olsaydım, böyle bir hobiyi aklımdan geçirmezdim…
Buick’i tekrar kullanmaya başlamamızdan sonra, yaklaşık bir ay içinde babam 46 model bir Ford sipariş verdi. 46 Ford gelince, babam Buick’i bugünkü Ayazağa’da bir çiftlik sahibine sattı. Çiftlik sahibi otomobili ortadan kesti ve pick-up haline dönüştürdü. Uzun yıllar ürünlerini taşırken kullandı. Uzun yıllar diyorum, çünkü 3-5 defa babamın arabasına bu hizmeti görürken yolda rastladım. Ama kalbimin içinde en ufak bir özlem hissetmedim. Çünkü ömrüm en son model; 46, 47, 48 model otomobillerin içinde geçiyordu. Babam da yaşım küçük olmasına rağmen otomobil kullanmama müsaade ediyordu. Sonra bundan aşağı yukarı 7 yıl önce yeğenim bana bir fotoğraf getirdi. Fotoğrafta babam annemle birlikte bu otomobilin içine oturmuşlardı. İşte o zaman özlemim yeniden yeşerdi. Aşağı yukarı 4-5 yıl süren bir araştırmadan sonra, bu otomobili Kanada’da buldum. Sahibini aradım ve otomobili satın almak istediğimi söyledim. Otomobil sahibi önce, arabasını satmak istemedi. Daha sonra ona elimdeki fotoğrafı gönderdim. Kısa bir süre sonra Kanada’dan bir telefon geldi. Otomobilin sahibi bana “Bu otomobil sizin hakkınız. Size bu otomobili satıyorum” dedi.
“Kendi gitti, ‘Gönül’ü otomobilde kaldı”, Hürriyet, 17 Temmuz 2003